NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا
يَحْيَى عَنْ
عُبَيْدِ
اللَّهِ عَنْ
نَافِعٍ عَنْ
سَالِمٍ عَنْ
أَبِي الْجَرَّاحِ
مَوْلَى
أُمِّ
حَبِيبَةَ
عَنْ أُمِّ
حَبِيبَةَ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ لَا
تَصْحَبُ الْمَلَائِكَةُ
رِفْقَةً
فِيهَا
جَرَسٌ
Ümmü Habibe (r.anha)'den
rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Melekler aralarında çan
(sesi) bulunan yolcularla arkadaşlık etmezler.''
İzah:
Buhâri, cihâd; Müslim,
libâs; Tirmizi, cihâd; Dârimi isti'zân; Ahmed b. Hanbel, 11, 263, 311, 327,
343, 383, 444.
…….kelimesini
"ra"nın zammesi ile "rüfkaten" şeklinde okumak caiz olduğu
gibi "ra"nın kesresi ile "rifkaten" şeklinde okumak ta
caizdir. Bu kelime, "toplu halde yolculuk yapan yol arkadaşları"
anlamına gelir.
Hadis-i şerifte aralarında
çan sesi bulunan yolculara meleklerin arkadaşlık etmeyeceği ifâde
edilmektedir.
Avnü'l-ma'bud müellifi
Azimâbâdî'nİn açıklamasına göre, aralarında çan sesi bulunan yolculara
arkadaşlık etmekten kaçınan bu melekler, h'a-faza meleklerinden başka
meleklerdir. Çünkü hafaza melekleri insanı hiçbir zaman terketmezler. Azîzî
ise, el-Câmiu's-sağir şerhinde, bü meleklerin rahmet melekleri olduğunu
söyler.[bk. el-Azîzı, es-Siracü'l-Münir III, 430.]
Yine Avnü'l-ma'bud
yazarının açıklamasına göre bu meleklerin, aralarında çan sesi bulunan
yolculara arkadaşlık etmekten kaçınmaları şu iki mânâya gelebilir:
1. Meleklerin bu
yolcuları tamamen terketmeleri ve asla onlarla beraber olmamaları anlamına
gelebilir.
2. Melekler o
yolcularla beraber bulunurlar. Fakat onlara istiğfarda bulunmazlar ve onlara
dua etmezler anlamına gelebilir.
Avnü'l-ma'bud yazarı
Azîmâbâdî, meleklerin bu yolcuları terketmelerinin sebebini de şöyle açıklıyor:
"Çünkü çan sesi çok çirkindir ve çan sesi kilise çanlarının sesini
hatırlatır. Nitekim hadis-i şerifte de çan sesi şeytanların çalgısının sesine
benzetilmiştir. Ayrıca çan sesi savaşta sahibinin yerini düşmanların
öğrenmesine sebep olur. Oysa Hz. Nebi düşmanlarına ansızın baskın yapmayı
severdi. Şemsü'l-eimme İmam Serahsî, es-SiyerıTI-Kebir Şerhi'nde mevzumuzu
teşkil eden bu hadisle ilgili görüşlerini şöyle açıklıyor; "Bazı âlimler
bu rivayetin zahirine bakarak, savaşta olsun başka hususlarda olsun bineğe
çıngırak takmayı mekruh görmüşlerdir.
Hz. Âişe'den yapılan
bir rivayete dayanarak, küçük çocuğun ayağına çıngırak takmayı da mekruh
görmüşlerdir. Bu rivayete göre, Hz. Âişe bir kadının yanında ayağına çıngırak
takılmış bir çocuk görmüş ve kadına, "meleklerin nefret etliği şu şeyi
ondan uzaklaştır" demiştir. Bizce bu rivayetlerin izahı, darü'l-harb'te
gaziler için çıngırak takmanın mekruh olduğudur. Şayet düşmana gece bir baskın
yapmak isteseler, düşman hemen onların farkına varır. Şayet düşman topraklarına
sızan bir seriyye olsalar, düşman hemen onları bulup öldürür. Bu durumlarda
müşriklere yardımcı olduğu için çıngırak kullanmak mekruhtur. Ama
dârü'l-İslâm'da hayvan sahibine faydası dokunacağından çıngırak kullanmakta
sakınca yoktur.
Meselâ çıngırağın sesi
yolcuların uykusunu kaçırtıp yola devam etmelerine yardımcı olur. Kervanın
arkasında kalıp gece yolunu şaşıran kimseler çıngırak sesleri yardımıyla
kervanlarını bulurlar. Bazı hayvanlar bu sesten zevk duyarak, daha süratli
yürür. Şayet hırsız ve yol kesicilerden korku yoksa bu durumuyla çıngırak
faydalıdır ve kullanılmasında sakınca yoktur. O da develerin sür'atli ve
düzenli yürümelerini sağlamak için söylenen şarkılara benzer. Nitekim
Rasûlullah (s.a.v.)'in kendîsininde hazır bulunduğu bir gece yolculuğunda bazı
şarkılar söylenmiş, kendisi de buna izin vermiştir. Çocukların ayaklarına
takılan çıngıraklara gelince, bunlar şayet sırf eğlence için takılıyor ve başka
bir faydası yoksa, hoş karşılanmaz. Ama faydası varsa sakıncası
yoktur."[bk. Şimşek Sâid İslam Devletler Hukuku, 104, 105.]
Bu mevzuda İmam Nevevi
de şunları söylüyor: Buradaki keraheti tenzihiyyedir. Şam'ın eski ulemasından
bir cemaat büyük çanın mekruh olduğunu küçüğünün mekruh olmadığını
söylemişlerdir. Ancak Tuhfetu'l-ahvezi yazarı'nın da dediği gibi, hadisteki
"çan" kelimesi, mutlak olarak kullanıldığından çanın büyüğü de
küçüğü de aynı hükümdedir.[Mubârekfurî, Tuhfetü'l-ahvezi, V, 359.]