SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CİHAD BAHSİ

<< 2554 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا يَحْيَى عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ عَنْ نَافِعٍ عَنْ سَالِمٍ عَنْ أَبِي الْجَرَّاحِ مَوْلَى أُمِّ حَبِيبَةَ عَنْ أُمِّ حَبِيبَةَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لَا تَصْحَبُ الْمَلَائِكَةُ رِفْقَةً فِيهَا جَرَسٌ

 

Ümmü Habibe (r.anha)'den rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

“Melekler aralarında çan (sesi) bulunan yolcularla arkadaşlık etmezler.''

 

 

İzah:

Buhâri, cihâd; Müslim, libâs; Tirmizi, cihâd; Dârimi isti'zân; Ahmed b. Hanbel, 11, 263, 311, 327, 343, 383, 444.

 

…….kelimesini "ra"nın zammesi ile "rüfkaten" şeklinde okumak caiz olduğu gibi "ra"nın kesresi ile "rifkaten" şeklinde okumak ta caizdir. Bu kelime, "toplu halde yolculuk ya­pan yol arkadaşları" anlamına gelir.

 

Hadis-i şerifte aralarında çan sesi bulunan yolculara meleklerin arka­daşlık etmeyeceği ifâde edilmektedir.

 

Avnü'l-ma'bud müellifi Azimâbâdî'nİn açıklamasına göre, aralarında çan sesi bulunan yolculara arkadaşlık etmekten kaçınan bu melekler, h'a-faza meleklerinden başka meleklerdir. Çünkü hafaza melekleri insanı hiç­bir zaman terketmezler. Azîzî ise, el-Câmiu's-sağir şerhinde, bü melekle­rin rahmet melekleri olduğunu söyler.[bk. el-Azîzı, es-Siracü'l-Münir III, 430.]

 

Yine Avnü'l-ma'bud yazarının açıklamasına göre bu meleklerin, ara­larında çan sesi bulunan yolculara arkadaşlık etmekten kaçınmaları şu iki mânâya gelebilir:

 

1. Meleklerin bu yolcuları tamamen terketmeleri ve asla onlarla bera­ber olmamaları anlamına gelebilir.

 

2. Melekler o yolcularla beraber bulunurlar. Fakat onlara istiğfarda bulunmazlar ve onlara dua etmezler anlamına gelebilir.

 

Avnü'l-ma'bud yazarı Azîmâbâdî, meleklerin bu yolcuları terketmelerinin sebebini de şöyle açıklıyor: "Çünkü çan sesi çok çirkindir ve çan sesi kilise çanlarının sesini hatırlatır. Nitekim hadis-i şerifte de çan sesi şeytanların çalgısının sesine benzetilmiştir. Ayrıca çan sesi savaşta sahibi­nin yerini düşmanların öğrenmesine sebep olur. Oysa Hz. Nebi düş­manlarına ansızın baskın yapmayı severdi. Şemsü'l-eimme İmam Serahsî, es-SiyerıTI-Kebir Şerhi'nde mevzumuzu teşkil eden bu hadisle ilgili görüş­lerini şöyle açıklıyor; "Bazı âlimler bu rivayetin zahirine bakarak, savaşta olsun başka hususlarda olsun bineğe çıngırak takmayı mekruh görmüşlerdir.

 

Hz. Âişe'den yapılan bir rivayete dayanarak, küçük çocuğun ayağına çıngırak takmayı da mekruh görmüşlerdir. Bu rivayete göre, Hz. Âişe bir kadının yanında ayağına çıngırak takılmış bir çocuk görmüş ve kadına, "meleklerin nefret etliği şu şeyi ondan uzaklaştır" demiştir. Bizce bu riva­yetlerin izahı, darü'l-harb'te gaziler için çıngırak takmanın mekruh oldu­ğudur. Şayet düşmana gece bir baskın yapmak isteseler, düşman hemen onların farkına varır. Şayet düşman topraklarına sızan bir seriyye olsalar, düşman hemen onları bulup öldürür. Bu durumlarda müşriklere yardımcı olduğu için çıngırak kullanmak mekruhtur. Ama dârü'l-İslâm'da hayvan sahibine faydası dokunacağından çıngırak kullanmakta sakınca yoktur.

 

Meselâ çıngırağın sesi yolcuların uykusunu kaçırtıp yola devam etme­lerine yardımcı olur. Kervanın arkasında kalıp gece yolunu şaşıran kimse­ler çıngırak sesleri yardımıyla kervanlarını bulurlar. Bazı hayvanlar bu sesten zevk duyarak, daha süratli yürür. Şayet hırsız ve yol kesicilerden korku yoksa bu durumuyla çıngırak faydalıdır ve kullanılmasında sakınca yok­tur. O da develerin sür'atli ve düzenli yürümelerini sağlamak için söylenen şarkılara benzer. Nitekim Rasûlullah (s.a.v.)'in kendîsininde hazır bulundu­ğu bir gece yolculuğunda bazı şarkılar söylenmiş, kendisi de buna izin vermiştir. Çocukların ayaklarına takılan çıngıraklara gelince, bunlar şayet sırf eğlence için takılıyor ve başka bir faydası yoksa, hoş karşılanmaz. Ama faydası varsa sakıncası yoktur."[bk. Şimşek Sâid İslam Devletler Hukuku, 104, 105.]

 

Bu mevzuda İmam Nevevi de şunları söylüyor: Buradaki keraheti tenzihiyyedir. Şam'ın eski ulemasından bir cemaat büyük çanın mekruh oldu­ğunu küçüğünün mekruh olmadığını söylemişlerdir. Ancak Tuhfetu'l-ahvezi yazarı'nın da dediği gibi, hadisteki "çan" kelimesi, mutlak olarak kulla­nıldığından çanın büyüğü de küçüğü de aynı hükümdedir.[Mubârekfurî, Tuhfetü'l-ahvezi, V, 359.]